Zerdüştlük vicdanla konuşmaktır


Dicle Üniversitesi’nde Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim Dalı Dinler Tarihi’nde yüksek lisans yapan Ali İmran Meçin, tezini Zerdüştilerin kutal kitabı olan Avesta’nın en önemli kısmı kabul edilen Gatalar hakkında hazırladı. “Gatalar’a Göre Zerdüşt” başlıklı tezimi hazırlarken alan araştırması yapmak üzere İran’a giden ve hem Zerdüştî din bilginleri olan mubedlerle hem de oradaki akademisyenlerle mülakat imkânını bulan Meçin, Süleyman Demirel Üniversitesinde başta Zerdüştîlik olmak üzere kadim İran dinlerinin Sühreverdi tarafından temellendirilen “İşrakî Hikmet” üzerindeki etkileri üzerine doktora çalışmasını bitirmek üzere. Ali İmran Meçin’le Zerdüştiler üzerine konuştuk.
Zerdüştlüğün yapılan son araştırmalarla Yahudilikten daha eski bir din olduğu anlaşıldığını söyleyen Meçin, söylenenin aksine yapılan filolojik araştırmalarla, Zerdüştlüğün M.Ö. 1400’lü yıllarına kadar gittiğini ve böylece 3500 yıllık arka planı olduğunu söyledi. Meçin; günümüzde büyük çoğunluğu Hindistan’da olmak üzere 130.000 civarında nüfusu olduğunu söyleyip sözlerini şöyle sürdürdü: “Parsiler olarak bilinen ve ağırlıklı olarak Bombai kentinde ikamet eden Hindistan Zerdüştilerinin nüfusu 100-110 bin kadardır. 10-15 bin dolayında olan İran’daki Zerdüştîler ise daha çok Yezd ve Kirmanşah illeri ile bu illere bağlı kırsal kesimde yaşamaktadırlar. Elbette şehirleşmeyle beraber Tahran’a göç eden Zerdüştîlerin sayısında da artış olmuştur. Tahran, Yezd ve Kermanşah gibi önemli bir merkezleri sayılır. Ayrıca Avrupa’ya, Amerika’ya ve özellikle Kanada’ya göç eden 5 binden fazla Zerdüştî’nin olduğu söylenmektedir.”

Zerdüştilerin yekpareliği mevcut değil
Zerdüştilerin yaşadıkları coğrafik alan göre üç kısma ayrıldıklarını söyleyen Meçin; Hindistan’daki Parsi Zerdüştîler dini geleneklerine de sıkı bağlı kalabilen muhafazakar kısmı, İran’dakilerin onlara göre daha modern ve Batı’ya göç edenler ise daha çok seküler Zerdüştîlerden oluştuğunu ifade etti. Bundan dolayı homojen bir yapıdan bahsetmenin olanaksız olduğunu söyleyen Meçin bu konu hakkında şunları söyledi: “Bu izlek neredeyse bütün dinlerde mevcuttur. Bu yüzden tarihsel dini şiarlardan vazgeçme ya da hafifletme hatta tamamen zamana ve reel dünyaya uydurma çabası tarihselciliğin kaderidir.”
Zerdüştîlik; Maniheizm ve Sabiilik gibi gnostik ve münzevî bir din olmadığı, aksine toplumun bağrında nabız atan, toplumsal mücadelelerde aktif rol oynayan, hak ile batıl savaşında hakkın ve adaletin safında yer almayı öğreten bir din olduğu için, dünyayı imar etmeyi, üretken olmayı, topluma hizmet etmeyi ve böylece kültür ve medeniyet yolunda topluma katkı sağlamayı bireysel ibadetlere tercih ettiklerini söyleyen Meçin, Zerdüştîler, içindeki yaşadıkları toplumlarda dinamik ve faal bir potansiyel olarak hayatın içinde yaşayan kimseler olduğunu söyledi. Bununla bağlantılı olarak Zerdüştîler dünyanın her yerinde maddi refah içerisinde olan ve yaşadıkları ülkelerde bürokrasi ve üretimde faal ve üretken insanlar olduğunu, Zerdüştîlere göre makul ve makbul insan, çokça ibadet eden, çokça oruç tutan ve namaz kılan değil, aksine çokça üreten, çokça topluma hizmet eden güçlü, faal, eğitimli ve dinamik kimseler olduğunu belirtti.
Zerdüştilerin nüfusları az olmasıyla bağlantılı olarak uzlaşmacı olduklarını, devletin de bu güvencelerle hayatlarına müdahale etmediğini belirten Meçin, dini ve milli gelenekleri bilinçli bir şekilde muhafaza ettikleri ve hatta İran’da Arapça kullanmadıkları için devlet tarafından destekledikleri söyledi.
Ali İmran Meçin Tahran ateşgesinde görüşmelerde


‘Kürdler ilgiyle takip ediyorlar’
Günümüzde İran’da ki Zerdüştilerin Farsça, Hindistan’dakilerin ülke dillerinin yanında Pehlevice ve Farsça konuştukları belirten Meçin, gerilere doğru gidildikçe Kürdçeyle aynı köke varacakları düşüncesinin olduğunu söyledi. Zerdüştilerin bütün Arya ırkları kardeş olarak gördüğünü söyleyen Meçin kullandıkları dillerinin birçoğunun aynı kökten geldiği, hangisinin daha eski olduğu polemiğinin gereksiz bir tartışma olduğunu ifade etti. Meçin: “Tarihte Med’lerin Pers’lerden önce kurulmuş olması ve Perslerin Medlerin medeniyeti üzerinden tarih sahnesine çıkmaları, Farsçanın Kürdçeden türeme bir dil olduğu yorumlarına da sebep olmuştur. Ancak ne var ki tam tersi yorumlar da vardır. Ancak Farsçanın avantajı, tarih boyunca her zaman resmi olarak bir devlet ve edebiyat dili olarak kullanılmasıdır,” dedi. Meçin, Zerdüştilerin Kürdlerle akrabalıklarının farkında olduğunu ve onları ilgiyle takip ettiğinin altını çizdi.
Günümüzde birçok kişinin bilinçli ya da bilmeyerek Zerdüştiler hakkında yanlış görüşlere sahip olduğu herkesin malumu, bunların en başında “ateşe tapma” meselesi gelmektedir. Meçin bu konu hakkında bunları söylemekte: “Ben Tahran Ateşgedesi’nin içerisindeyken Zerdüştî rehbere sormuştum: Buradaki yakılı olan ateşe tapıyor musunuz? Rehber başparmağını havaya kaldırarak “biz bir olan Ahuramazda’ya taparız. Ateş bizim için bir nur ve semboldür. Müslümanlar Kabe’ye Hacer’ül-Esved’e yönelirken onlar nasıl taşa tapmıyorsa biz de ateşe tapmıyoruz.” demişti. Meçin, ateşle bağlantıları için şunları söylemekte: “Ahuramazda’nın somut dünyamızdaki sembolü gökte güneş, yerde ise ateştir. Ateş aynı zamanda devinim, faaliyet, canlılık, hareket ve bereketin de sembolüdür. Nitekim biz ölüyü canlıdan ateşle ayırır, pişirmek ve olgunlaştırmak bazen de temizlemek ve arındırmak için yine ateşi kullanırız. Tüm dünyalıları her türlü iyiliği yaratmaya ve eser vermeye sevk eden yine iç ısı, aşk ateşidir. Ateş her daim yükseklere doğru alevlenir, yönü yücelmeye, yükselmeye dönüktür. Ateş katı bir madde de değildir, nurdur. Ahuramazda eğer dünyamızdaki bir şeyle ifade edilecekse ona en uygun fenomen, maddi olmayan nur veya ateştir. Nitekim her birimizin içinde zaten doğal bir ateşgede vardır ve bununla Ahuramazda’dan bir parça haline gelen veya yüreğimizle ilahileşen tanrısal varlıklar olan bizler, mucizevi yüreğimizdeki ateşgedeyi ya da oradaki ilahi aşk ateşini tutuşturarak mucizeler yaratabiliriz.”

‘Zerdüştîlik bir imar dinidir’
Zerdüştîlik yerleşik hayata geçişin başlandığı, bu yüzden tarım ve hayvancılığın önemsendiği bir tarihte ortaya çıktığı ve bu yüzden imarcı bir inanış olduğunu söyleyen Meçin, Zerdüşt’ün aslında ilk kıyamını yozlaşmış dini geleneklere karşı yaptığını, aynı zamanda dine karşı dinci bir reformist ve devrimci olduğunu dile getirdi. Dini ritüeller karşı olduğunu, kurban kesmeye karşı olmanın dönemsel bir ihtiyaç olduğunu belirten Meçin: “Zerdüşt, insana ve topluma fayda verecek iş ve işlemleri merkeze alırdı. Örneğin o, “İyi düşün, iyi konuş ve iyi yap” derdi. Yine o, “Dünyada tek bir yol vardır; o da doğruluktur” derdi. İnsanları yığın yığın bireysel ritüellere gark etmez, bireysel ibadi ritüellerin yapılmaması halinde herhangi bir tehdit ve korkutmadan ısrarla dem vurmaz, aksine insanları hür iradeleriyle doğru seçim yapmaya, adaletin ve doğruluğun yanında yer almaya, kötülerle mücadele etmeye, dünyayı imar etmeye, üretken ve aktif bir insan olarak topluma ve insanlığa yararlı olmaya sevk ederdi.” dedi.
İslam ordularının İran’ı ele geçirdikleri sırada Zerdüştîlik resmi bir din olmakla kalmamış aynı zamanda Zerdüştî mubedler (din adamları) yönetimde çok etkin hale gelmişlerdi. Hatta Sasanlier döneminde ortaya çıkan Mani ve Mazdek, sapkın ilan edilmiş ve Zerdüştî mubedlerin baskısıyla takibata alınmış ve acımasızca öldürülmüşlerdi. 600’lü yıllarda ortaya çıkan İslam’ın genç, dinamik ve faal savaşçıları karşısında yorgun ve yaşlı Zerdüştî iktidar darmadağın olduğunu söyleyen Meçin, İslam’ın Zerdüştîliği alt etmesi değil, tersine iktidar kisvesine bürünmüş ve halkı baskıyla bıktırma noktasına getirmiş iktidar dininin yıpranmış yapısının henüz tecrübe edilememiş genç ve dinamik İslam’ın eşitlik, adalet ve özgürlük vadeden şiarlarına karşı devrildiğini belirtti. Meçin: “Fakat İran’ın İslam savaşçıları tarafından ele geçirilmesinin ardından büyük bir Zerdüştî kitlenin  Hindistan’a göç etmesi, İslami baskıyı akla getirmekteyse de, yapılan tarafsız yorumlar daha çok, İslami yönetim altında kendi dinlerini tam bir özgürlükle yaşayamama kaygısı, cizye gibi bir verginin kısmen küçük düşürücü bir yön taşıması ya da cizye ehlini ikinci vatandaş statüsüne düşmesi ve en önemlisi Zerdüştî ileri gelenlerinin Zerdüştî kitlenin İslam’ın etkisinden uzak bir alana taşıma ve böylece dinlerini dış etkenlere karşı korumaya alma politikası olarak düşünülmektedir.” dedi.

Gerçekte Zerdüşt, bir peygamber olduğu kadar bir teosof veya işraki bir filozoftur da. Çünkü dürüstlükten ve doğruluktan saf ve şeffaf hale gelen kalp aynasına adeta Ahuramazda’nın çarpmasıyla diline dökülen şiirlerle Gatalar’ı oluşturmuştur. Bu bakımdan o görünmez asansörlere gökten yere inen bir vahiy meleğine ihtiyaç duymadan içindeki Tanrı ile konuşmuş, dertleşmiş ve din anlamına gelen “dainya” (vicdan)sını konuşturmuştur. Böylece Zerdüşt, Tanrı’ya benzeme çabası olarak da kabul edilen felsefi bir miras da insanlığa hediye bırakmıştır.



Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.